Geçmişe dönüp baktığımda ve düşündüğümde, en çok ilgimi çeken konu, hep ne kadar otomatik pilotta ve ne kadar kendi irademle, seçerek yaşıyor olduğum sorusu oldu. Yaşarken farkında olarak ya da olmayarak sürekli bir şeyler öğreniyoruz. Bu öğrendiklerimiz tekrar ediyor ve bir alışkanlık haline geliyor. Bir süre sonra konfor alanımızda kalmanın da etkisi ile otomatik pilotun kontrolü altında yaşamaya başlıyoruz. Bir çok şeyi yapıyoruz ama neden yaptığımızın farkında olmuyoruz. Gerçekten ne işime yarıyor bu eylem, sorgulamaya gerek duymuyoruz. Zaman geçiyor ve gittikçe daha fazla ele geçiriyor bu otomatik pilot, yönetimi. Konfor alanımız öylesine tatlı ve güvenli geliyor ki, bu durumu tehlikeye sokabilecek her türlü fikri , düşünceyi, insanları uzaklaştırıyoruz kendimizden. Hem de çoğu zaman farkında olmadan. Böylesi bir yaşam bu kadar kolayken neden değişim yaratıp rahatsız edeyim ki kendimi, düşüncesi ele geçiriyor bizi. En azından kendi hayatımda bunu gözlemledim. Bu noktada bir düşünün siz de! Derin bir nefes alın ve düşünün.

Bu o kadar önemli ki! Kendi iradenle, neyi neden yaptığının farkında olarak yaşamak, eylemlerini bir niyeti onurlandırmak için seçmek. Rahatlık için değil de bu sonsuz evreni merak etmenin heyecanı ile yaşamak. İşte düşüncelerimde bunları farkettikten sonra içimde bir tiksinti oluştu. Alışkanlıklarımdan tiksindim, konfor alanımdan tiksindim, rahatlıktan tiksindim. Ne zaman kendimi bu halde yakalasam hep tiksindim. Bu bir efor gerektiren bir durum. Alışkanlıkların etki alanından çıkabilmek, yani özgürleşebilmek için efor gerekiyor, cesaret gerekiyor, samimiyet gerekiyor. Kendinde sadakat gerekiyor. Açıklık gerekiyor. Güçlü bir niyet ve kararlılık gerekiyor. Bunlardan bazıları veya birisi bile olmasa bu efor sonucunda başarısız oluyorsun, her denemede. En azından benim tecrübelerimde hep böyle oldu. İşte efordan eforsuzluğa ancak efor harcayarak ulaşabiliyorsun. Olmak için çabalaman gerekiyor. O olma halin ne ise ona giden yoldan çıkmaman gerekiyor.